Birhayli sicak, azimsanmayacak kadar da ruzgarliydi hava. Gunlerden pazar, aylardan Temmuz. Ozunde haylaz bir cocuk olan Alaettin, evinin oturma odasinda oturmus, internette sorf yapiyordu. Sorf yapiyordu derken, sevdigi arkadaslariyla konusuyordu internet uzerinden. Cani sıkılıyordu zaten uzun zamandir, evde otur otur, atraksiyon ariyordu biraz kendine. Sicaktan bunalmis, camlari acmisti serinlemek icin. Seviyordu evinin ruzgarli bir yerde bulunmasini, ruzgari da.. Ama ruzgar, kul tasiyordu eve. Ve duman kokusu... Evine yakin bir yerlerde kuru otlari yakiyordu birileri. Sinir bozucuydu bu duman ve kul... Bilgisayarin uzerine geliyordu, etrafa yapisiyordu kuller.. Sikkin canini biraz olsun eglendirmek icin sevdigi arkadaslariyla sohbet ediyordu dedik ya, ama sevdigi arkadaslarindan birinin kendisine "sus lutfen alaettin" demesiyle iyice cani sikilmisti Alaettin'in. Saglam bir tokat yemisti sanki. Dunya daralmisti artik, duvarlar uzerine uzerine geliyordu, hava isinmisti birden, ruzgar serinletmiyordu artik, ici aciyordu Alaettin'in, gozleri islanmisti hafiften... Durum apacikti, icki zamaniydi... Yavasca kalkti oturdugu koltuktan, mutfaga yoneldi... Dusunceli, uzgun, yorgun, bitkin, bikkin... Bitsin istiyordu bir seyler.. Duzelsin istiyordu, acaba umudu kalmis miydi bu yonde ? Cabucak duzelmeyecegine emindi hicbir seyin. En azindan unutmak istiyordu.. Kafasi dolu, yavas yavas ulasti mutfaga. Dolabi acti, ve en yuksek raftaki icki bardaklarindan bir sarap kadehi secti. Gulumsedi hafiften. Ne de guzel bir tatilde calmisti, pardon araklamisti o guzel kadehleri. 28 Ocakta denize girmisti nihayetinde, guzel olacakti tabi o tatil. Onu da dusundu de, tabi ki deniz degildi o tatili guzel yapan, tatildeki oda arkadasiydi. Onu andi, buruk bir huzun coktu yine icine. Kac kilometre uzaktaydi simdi. Elinde sarap kadehi, iki de tabak alarak yatak odasina yoneldi burdan da. Annesi orda sakliyordu, kendi yapimi saraplarini.. Ne de cok yorulmustu sarabi yaparken, oyle ki, icmeye bile kiyamiyordu artik. Az kalmisti odasindaki sisede, doldurdu kadehine hepsini. Sisenin dibindeki tortuyu koymadi tabi, berrak olmasini seviyordu sarabin, tortudan hazzetmiyordu pek. Cerez aldi biraz da tabaklarin birine. Gecti tekrar bilgisayarin basina. Sevdigi arkadaslariyla, biri haric (bknz. tokat gibi laf) konusmaya devam ediyordu. Duman iyice can sikmaya baslamisti artik. Kul parcalari da cogalmisti. Kulu cok da takmiyordu da kafasina, gozleri yanmaya baslamis dumandan, burnu akiyor, ara ara nefes almakta bile gucluk cekiyordu. Sohbet ettigi arkadaslarina da anlatti bu durumu. Sonra annesi geldi yanina, sasirdi, akilli sandigi oglunun bu dumanin ortasinda hala oturuyor olmasina, teyzesiyle enistesinin geldigini soyledi, misafirlige. Sevindi Alaettin, mutlu oldu teyzesiyle enistesini gorecegi icin. Salona gecti, selamlasti teyzesi ve enistesiyle. Ev halkinin sesi yukseliyordu artik, dumandan dolayi. Nefes almak ciddi anlamda guclesmisti, Alaettin'in gozleri de kan canagina donmustu iyice. Artik kapatmislardi camlarin tamamini. Salonda da klimayi calistirdi ama, herhangi bir faydasinin oldugu pek soylenemezdi. Ev tamamen duman doluydu zaten, cikacak delik bulamiyordu disari, zira pek cikasi da yoktu. Balkon kapisindan arabaya dogru bakti, cikarsam mi acaba diye dusunuyordu. Alevlerin ulasmasinin cok da zor olmadigi bir yerdi garaj, evin bitisigi, kapinin esigi nerdeyse.. Arabayi gormekte gucluk cekmisti Alaettin, dumandan dolayi. Bahce kapisinin dibi ise, alevlerle bogusuyordu. Arabayi cikarabilmek icin o alevlerin icine girmesi gerekiyordu Alaettin'in, araba ile birlikte. Sonra tekrar, bilgisayarin oldugu odaya yoneldi Alaettin. Daha odaya girmeden, alevlerin sicakligini hissetmisti. Oda daha da sicakti. Camdan, sadece duman gorunuyordu disarda. Eve iki uc metre mesafedeki agaclar, dumanlar icinde kalmisti. Yaniyorlar mi, yanmiyorlar mi emin olamamisti Alaettin. Ama emin olamasa da, yeterince korkmustu. Yeterince oksijen alamiyor, sicaktan bunalmis, terden sucuga donmus, kalp atisi hizlanmis, sesi titremeye baslamisti. Telefona ulasti kosar adimlarla, 110'u tusladi. Ve sonrasinda, bu aninin kaleme alinma sebebi dialog yasandi. Alaettin: Alo, itfaiye mi? Itfaiye Gorevlisi: Evet. A: Hocam Turunclu Beldesi, Ataturk Mahallesi, yangin var. IG: Niye Turunclunun itfaiyesi nerde ? A: Ne biliyim ben nerde, etraf yaniyor, 110'u aradim iste, acil diye. IG: Niye acil ? Ev mi yaniyor ? Otlari yakiyorlar iste. A: Otlari yakiyorlar da, alevler bize kadar ulasti, bizim bahceye sicrarsa ev de yanacak, araba da patlicak, biz de gitcez. IG: Nerde nerde tam olarak ? A: Bu, toprak sahanin yani, atolyenin orasi. IG: Tamam ben bir Turuncluyu ariyim bakiyim.... A: !?!?!?!? Telefon: dit dit dit dit dit dit ... A: Hayirlisi ... Sonra devam etti biraz daha alevler. Alaettin babasinin yanindan ayrilmadi bu sirada. Cunku gercekten korkuyordu, bir sey olacak da, bir sekilde babasini da disari cikarmak zorunda kalacak diye. En cok da bundan korkuyordu aslinda. Enistesi de, kendi arabasini uzak bir yere cekmek icin cikmisti. Disarda mahalleli gorunuyordu artik, insanlar sokaklara cikmis, nasil boyle bir durum yaratildigini anlamiyor, itfaiyeyi bekliyorlardi. Sokaktan gecen bir cocuga bakti Alaettin, cocuk, "itfaiye simdi geliyor abi" dedi kendisine bakarak. Umutlandi Alaettin, acaba gercekten, bir ise yarayacak miydi itfaiyenin gelmesi ? Acaba, gercekten gelecek miydi itfaiye ? Tekrar bilgisayarin (ve alevlerin sicakliginin) oldugu odaya yoneldi Alaettin. Disar bakti camdan, yogun duman hala kendisine dogru geliyordu. Ama, alevler azalmisti sanki. Kendi bahcelerindeki agaclar yanmiyor gibiydiler. Yani, yanmislarsa bile, alevleri bitmis gibi gorunuyorlardi. Ruzgar, dumani turlu turlu yonlere savuruyordu. Bazen, secebiliyordu bahce duvarininin bitisigindeki sokagi, alevler azalmis gibiydi. Hizli hizli da azaliyorlardi zaten.. Sonra, bitmeye yaklasti alevler, saga dogru ilerlemeye devam ediyorlardi yani, ruzgarin etkisiyle. Ama duman hiz kesmiyordu. Neden sonra, hizla gelen itfaiyeyi farketti. Tam evlerinin onunde durmustu."Turunclu Belediyesi" yaziyordu itfaiyenin uzerinde. Bu sirada evlerinin onunde alev kalmamisti artik Alaettinlerin. Itfaiye bu sefer, alevlerin ilerlemekte oldugu yone dogru hizlandi. Bu, biraz da su serpti Alaettin'in yuregine. Onlarin eve yakin, tehlikeli bir durum yoktu demek ki, itfaiye oncelikli olarak diger tarafa yoneldigine gore.. Salona dondu tekrar, beklemeye devam etti. Bir sure sonra, artik duman iyice azalmis, pencereleri acmaya basladi tekrar, eve, evdekinden biraz daha temiz hava giriyordu hizlica. Elindeki peceteyle, gozyaslarini siliyordu Alaettin, basindan beri yaptigi gibi... Dakikalar, saatler gecti... Duman falan kalmamisti artik etrafta, ama hala ince bir kul kokusu geliyordu ruzgarla birlikte. Yerler, koltuklarin uzeri falan kul ile dolmustu iyice. Odasina gecti Alaettin, yataginin basucundaki pencerenin iki uc milimetre acik kaldigini hatirliyordu. Ama zaten sineklik vardi o pencerede, Fazlaca kul gecmis olamazdi iceri. Yatagina bakti, yastigina bakti... Ve sadece bakakaldi.. Kullerden, neredeyse gorunmuyordu yatagi. Disari bakti o anda, bahcelerindeki agaclarin neredeyse butun yapraklari yanmisti. O anda anladi, ne kadar ucuz atlattiklarini, bu garip gunu.. Uzeri kullerle de kapli olsa, hala bir yatagi olduguna sukretti Alaettin. Gidip tekrar oturdu bilgisayarin basina. Tam o sirada, komsulari Delal teyzesi geldi aklina, ve onunla yasadigi garip anilari. Karar verdi, anilarini bir kitapta toplayacakti, hem de buna bugun, bu yangin olayini yazarak baslayacakti, gerisi nasil olsa gelirdi.. Yazmak dedigin nedir ki, kahramanimiz Alaettin, lisedeki karalamalarina guvenip, basarili sayiyordu bu konuda kendini.. Gozlerini kapatti, ve planlarina basladi... 12.07.2009 Alaettin Zubaroglu